İsyeaaaaan, geriye bir avuç.... ya ne diyorum ben? Mahvettim şiirselliğini, of of kömür gibi yanıyorum şu an. Sanırım susmalı artık. Bir yorgunluk kahvesi içip çıkar kelimeleri, kovaladıkça kaçan ateş böceği sanmasınlar kendilerini......
Ya ama harf onay şeysinden getirmişsin. İnsan olduğunu insan böyle kanıtlamaya gıcık oluyor ama. Hem insanlık üç kelime yazmakla da kanıtlanmaz. Yapma bunu nininini yaaaaar. - lililili yar söylemini sana uyarladıktan da sonra susuyorum. Cidden! -
Üzerine karabasan oturmuş gibi değil mi ? Bağırsan duymuyo kimse.. Elini kıpırdatamıyorsun.. Kabullenip yumuyorsun gözünü.. Üzerine oturan o şeyden korkmaya devam ederek..
Bazen öyle yorgundur ki yürek, insanın ne aklı kalır düşünecek ne de takati konuşacak.. Bazen sadece bir ölü gibi sessiz, bir yaprak gibi savunmasız olur ve birşey yaparsın sadece. O da aslında "Hiçbirşey"dir. Ne düşünürsün ne çalışırsın ne yürürsün ne de yersin/içersin. Aslında bunların hepsini o anda yaparsın ancak bitkinlik ve bıkkınlık hali öylesine sarmıştır ki zihnini, bedenini ve dünyanı hatırladığın tek şey boşboş oturmak/uzanmak/bakmak'tır. Böyle durumlarda yaptığın tek şeyin aslında "Hiçbirşey" olduğuna karar verirsin. En iyisi ne yapmalı biliyor musun? Elbetteki "Hiçbirşey" değil.. Ancak kendi etrafına bir koza örmüşsün. İstesende, istemesende yaptığın yapacağın şu anlık sadece "Hiçbirşey"dir. Kozadan dışarı çıkınca kanatlanıp yeni dünyalar tanıyabilirsin. Böylece bir buhrandan da çıkmış olursun. Fırtına sonrasında mis gibi açan bir hava gibi, en çetin kıştan sonraki ilkbahar gibi.. Örnekler uzar gider. O zaman asıl soru şu: "Kozadan ne zaman çıkıyorsun?" Peki bu soru bir cevap mı bekliyor yoksa eylem mi?... Diyeceksin ki "eylem gerektiriyor sözlerine göre ama o eylem ne?" Cevap veriyorum: ...
Kırmızı Karavan Hayallerimiz olmadan yaşayabilir miyiz? Daha minicik ellerimizle okul çantamızı kaldırmaya çalıştığımız zamanlarda başlarız hayal kurmaya. Bir kız çocuğu, şehre gelen sirkin büyüsüne kapılıp akrobat olmak isterken, onunla aynı paraleldeki bir başka küçük kız, gözlerini kapatıp okula gidebileceği günleri düşler. Düşler, düşler, düşler. Dil, din, yaş, ırk, cinsiyet... Hiçbir yafta önem teşkil etmez hayallerde. İhtiyaçtan ya da büyüsünden dolayı yaratılır onlar insanların kendine özel dünyalarında. Düşüncesi bile yeterlidir sahibini mutlu etmeye. Üstüne bir de gerçekleşse... Kırmızı karavan... Kırmızı bir kamyon hayalinin zamanla mutasyona uğrayarak vardığı nokta. Sahibesini özgür, huzurlu ve mutlu kılan küçük bir hayal. Tüm dünyayı dolaşabileceği, içinde büyüttüğü insan sevgisine sevgi ekleyebileceği mütevazi bir dilek. Katlar, yatlar değil küçük kırmızı bir karavan Dayatılan 'ın gönlündeki. Onun özlediği, küçü
kalbin kırıldığında neler yapabilirsin? asil durmak istiyorsan ve becerebilirsen kendi kendini yemekten başka bir şey yapamazsın bir süre. bu iyi bir şey mi her zaman? hayır. zira bazen savurman gerekir içindeki nefreti. O kırgın, kırılmış cam kırıklarını saplaman lazım gelir bir bir camı kıranın iki kaşının ortasına. işe yarar mı? kısmen. tam olarak geçiremese de kırgınlığını, hafifletir yükünü. kıran mı? o hiçbir şey anlamaz senin saldırından, üstüne bir de suçlu çıkarsın. sensindir onun hayatını zindan eden. herkes de bunu bilir kendisi böyle bildiğinden. sonrasında bir de anlaşılmamanın kırgınlığı; d amlaya damlaya küveti delen su damlası gibi. iyisi mi, kırıldığında aklına gelecek ilk şey " daha fazla kırılmayacağım, en azından aynı kişi tarafından " olsun. derler ya herkesin sende bir kotası olmalı diye.. tamam işte. o kotaya bak, kıranı seç, yavaş yavaş indirge kotasını. kota dışına da yol ver. melankoli zaman zaman iyidir ama fazlası bünye
Aydın Boysan & Nini Nasıl da tatlı bir insan! Kendi kanımdan olsa daha fazla sevemezdim, o derece vurgunum üstadımıza! Büyük, küçük demeden herkesin karşısında saygıdan önünü ilikleyen bir insana vurgun olmamak zaten neyime! Hele ki bu devirde. Kitapları, kitaplarında yer verdiği anıları... Ne de güzel anlatıyor bir bir her şeyi. Okurken kendimi onun doğduğu yıllardan, bugüne kadar seyahat halinde buluyorum. Anıları anılarım, annesi annem, oynadığı oyunlar oyunum, yediği dayak dayağım oluyor... (Tabii ki Abanoz anılarına sadece seyirci kalıyorum :)) Anı demekle geçmemek lazım, her biri tarih dersi kıvamında okuruna bir şeyler öğretiyor, veriyor. Hele ki günümüzün gençlerinden biri olarak ben o zamanları hayretle okuyorum. Bir de hayata bakış açısı ve görüşleri; başarıları ve sitemleri... Herkesin, özellikle de genç neslin tanıması gereken biri. Ve, Rakı. Aydın Boysan deyip de onun sohbetinden, rakı tutkusundan bahsetmemek olur mu hiç? En büyük hayallerimden
Nazım Hikmet'in son zamanlarından... & Vera Tulyakova & Bedri Rahmi Eyüboğlu *** Bedri Rahmi Eyüboğlu , onu bırakıp da giden can dostu Nazım'ın ardından şöyle der: "Yiğidim aslanım burda yatıyor..." şu sılanın ufak tefek yolları ağrıdan sızıdan tutmaz elleri tepeden tırnağa şiir gülleri yiğidim aslanım burda yatıyor. bugün efkarlıyım açmasın güller yiğidimden kara haber verirler demirden döşeği taştan sedirler yiğidim aslanım burda yatıyor. ne bir haram yedim ne cana kıydım ekmek kadar temiz su gibi aydım hiç kimse duymadan hükümler giydim... yiğidim aslanım burda yatıyor... mezar arasında harman olur mu onüç yıl hapiste derman kalır mı azrail aç susuz canın alır mı yiğidim aslanım burda yatıyor... *** Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'ın yaptığı ve daha sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu'na armağan ettiği "oğul" portresi
Dün gece paylaştığım son yazımın ardından uzun zamandır bakmadığım istatistiklerime bir göz atayım dedim. Gelen blog kanallarından birinin adı hoşuma gitti ve tıkladım. Yazdıkları da ilgimi çekince genel olarak bir göz gezdirdim. Derken, orada kendi yazımı gördüm: Hayal . Bende ki adıyla Kırmızı Karavan , sevgili Dayatılan için yazdığım yazı. Benim Hayat Ağacı ' m ve onun Hayat Ağacı Benden Tanıştır Benimle ve o ndan Tanıştır Bizi Ben diyorum Nereye Varırsa (Lorensa) , ve o diyor Nereye Varırsa Bu da onun bir yazısı, nasıl-ne yazdığına-alıntılara dair: Yazıyorken Benim, yazılarımın bu sayfada olduğuna dair ne bir bilgim var; ne de herhangi bir yazımın altında ismim. Bu yüzden ilk karşılaştığımda düşündüğüm, iyi niyetle, "belki de alıntı blogudur" fikrim değişti. Bir de bazılarının orjinal metninden biraz sıyrıldığını görünce dedim ki: alıntı ile çalıntı arasında çok ince bir çizgi var ve bu çizgi aşılmış. Blog sahibine yorum v
Kocaman kalabalığa tepeden bakan kocaman binaların arasında, kocaman beklentiler ve hayaller var gerçekleşmeyi bekleyen. Bir de küçücük titrek kalbimiz ve kalbimizle köşe kapmaca oynayan beynimizle biz varız, bir yılımızın aslında bir salise olduğu ömrümüzde... Sahi, hayat bu denli kısayken, beyhude geçen yıllar, yıpranmalar niye? Ne dersin? Bir hiç uğruna, hiçlerimizi feda ederek hiçe dönüştüğümüzü itiraf edelim mi hep birlikte? Bir adam tanıyorum, sevmişti bir kadını. Öyle böyle bir aşk değil bu, nam-ı diğer ibadetimsi aşktı yaşadığı. Ama an geldi ve unutuverdi o çok sevdiği kadınını. Kandı ve kapıldı simsiyah saçları belinin gamzesine değen dünyalar güzeli bir dilbere. Tek bir an, tek bir saniyeyle değişti önündeki yıllar. Sahi, bu kadar kolay mıydı kendine çizdiğin geleceği saptıracak hislerle bir başka dala savrulmak? Bir kadın tanıyorum, hırsı, östrojeninden sebep olan naifliğini bile köreltmiş. Uydurmuş
bu bir gönderme yazısı, araftan, hem de sana. okuman ya da okumaman... mühim olan bu değil. zaten bana tüm bunları yazdırmanın telafisi, bilmem kaç vuruş harfi okumanla olcak iş değil. ... bunu oku istiyorum, oku ve bil halimi... beklemediğim duygular hakim şu sıra bana: hayal kırıklığı. bir fikrin var mı bu duygumun nedeni hakkında? ... gitmen benim için en doğru şeyken, boşluğun var dünyamın bir köşesinde. ne de çok sevdirmişsin bana kendini. dostluğun mu aradığım yoksa sırtımdaki bıçak mı bana seni hatırlatan? önemi kalmadı aslında, ne de olsa hayal kırıklığım artık adınla yaşayan. ... en çok da canımı ne yakıyor biliyor musun? sen bu denli acımasızca beni kandırıp- bir hiç uğruna beni sırtımdan vurup harcarken; bir de kendimi bu kadar kaybolmuş hissetmeme sebep olmuşken, ben oturmuş burada, bunca zaman sonra hala seni özlüyor, güvendiğim birinin daha kaybına alışıyorum. resmen büyüdüm derken kendimi bir kez daha aptal hissediyorum. aptal ve kötü kalp
Hayattan keyif almalı, eğlenmeli, bol bol gülmeli. Bir de kafaya takmamalı olan biteni- hele ki değiştirilemeyecekleri... Şimdi durduk yere bu pozitif kelimeler neden mi? Belki de negatifliğin dominantlığına karşı olup biten bir şeydir isyanımın sebebi! İsterseniz kulağıma biri fısıldadı diyelim, isterseniz kafama antilop düştü. Ne dersin? Sebebi belki havanın güzelliğidir belki de doktor ağzından çıkan birkaç kelime... Neyse ne. Sonuç olarak ben kendime yeni mikro hedefler belirledim. Üstelik de hiçbiri kariyer, dünyayı kurtarma, öğreti vb tıngırtılar taşımıyor. Kısaca bir süreliğine kafamdaki antilop yuvasına geri dönene kadar, radikal olarak kendi heyecanlarımı ve mutluluğumu önemsemek istiyorum. Bir nevi yaz tatili edindim kendime: tek işim hayallerimi gerçekleştirme. İşte herbiri kişisel, her biri sadece beni mutlu edecek mikro planlarım: Sevdiğim insanlarla (yazar, oyuncu, müzisyen, dansçı vb.) tanışmak ama öyle kolay yoldan değil, bunu emek vererek yapmak ve f
"Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri kimseye güvenmiyorum" O.Wilde Değişim... Ben ne çok değiştim. Büyüdüm, yaşadım ve tecrübe ettim. Bugün bana hayatımdaki pişmanlıklarımı, keşkelerimi sorsanız hiç düşünmeden bir bir aklıma düşenleri anlatır size dilim. Kalemim ya da klavyem değil, dilim. Ancak, beni gören bir çift göze -bakan değil, gören- ve beni duyan, bir çift kulağa -duyan değil, dinleyen- anlatabilirim içimdekileri. Kendimi bildim bileli iyi niyetime güvenir, en çok bu özelliğimden ötürü benliğimi severim. Ben insanları olduğu gibi kabul eden, yargılamayan biriyim. Nasıl da yalan, Nasıl da kandırmaca. Şöyle bir geçmişe baktığımda ne çok eleştirmişim yersiz yere insanları. Destek olmaya çalışsam da ne çok yaralamışım düşüncelerimle onları. Dışarıdan bakınca ne de kolay gelmiş bana kalıplaşmış doğrulara sığınarak akıl vermek. Şimdi o zamanki düşüncelerimi gözden geçiriyorum da, nasıl da yanlışmış bir olayın içine girmeden fikir yürütmek.
Şafak Pavey ve nini Şafak Pavey ... Ondan bahsetmeye başlarken "Uluslararası Cesur Kadınlar" ödülü sahibesi olan CHP Milletvekili diyerek son dönemin yüzeysel özetini geçebilirim ya da saatler ve sayfalar harcayarak adım adım tüm meziyetlerini seve seve sıralayabilirim. Ondan daha önce defalarca bahsettim (bknz: Benim Şafak Pavey'im ), gün gelecek yine bahsedeceğim ama bugün size farklı bir şeyi, ona sarılmanın bana verdiği mutluluğu anlatmak istiyorum. Okuyacaklarınızın içinde siyasal ya da ciddi meseleler aramayın. Bu kelimelerim tamamen genç bir kızın duvarında asılı olan postere bakarak daldığı hayallerle; fanatik bir futbolseverin galip geldikleri maç sonrasındaki coşku edasını taşıyor. (gülücük) İçimden geldikçe ya da söylemek istediğim bir şey oldukça Şafak Pavey'e bir yol bulup ulaşıyordum. O da mutlaka, geç de olsa, nazik bir yanıtla geri dönüş yapıyordu. Günlerden 23 Mart 2012, Cuma - Sarılmam mümkün müdür? Şafak'ın* internet üzerind
İsyeaaaaan, geriye bir avuç.... ya ne diyorum ben? Mahvettim şiirselliğini, of of kömür gibi yanıyorum şu an. Sanırım susmalı artık.
YanıtlayınSilBir yorgunluk kahvesi içip çıkar kelimeleri, kovaladıkça kaçan ateş böceği sanmasınlar kendilerini......
Ya ama harf onay şeysinden getirmişsin. İnsan olduğunu insan böyle kanıtlamaya gıcık oluyor ama. Hem insanlık üç kelime yazmakla da kanıtlanmaz. Yapma bunu nininini yaaaaar. - lililili yar söylemini sana uyarladıktan da sonra susuyorum. Cidden! -
YanıtlayınSilumarım beden yorgunluğudur.. ruh yorgunluğu olmasın da..
YanıtlayınSilkelimelerin için acele etme..iyice dinlen sen. biz bekleriz burda... :)
Üzerine karabasan oturmuş gibi değil mi ? Bağırsan duymuyo kimse.. Elini kıpırdatamıyorsun.. Kabullenip yumuyorsun gözünü.. Üzerine oturan o şeyden korkmaya devam ederek..
YanıtlayınSilYazma gücü önemli bir alışkanlıktır yazmadığında uçup gider Nini :)
YanıtlayınSilZamanı gelince o kelimeler dökülür meraklanma :)
YanıtlayınSilKır dizini otur.
YanıtlayınSilBence suskunluğunu yalnız bırak, kendini dinlesin...Takma kafana !
YanıtlayınSilBazen öyle yorgundur ki yürek, insanın ne aklı kalır düşünecek ne de takati konuşacak.. Bazen sadece bir ölü gibi sessiz, bir yaprak gibi savunmasız olur ve birşey yaparsın sadece. O da aslında "Hiçbirşey"dir. Ne düşünürsün ne çalışırsın ne yürürsün ne de yersin/içersin. Aslında bunların hepsini o anda yaparsın ancak bitkinlik ve bıkkınlık hali öylesine sarmıştır ki zihnini, bedenini ve dünyanı hatırladığın tek şey boşboş oturmak/uzanmak/bakmak'tır. Böyle durumlarda yaptığın tek şeyin aslında "Hiçbirşey" olduğuna karar verirsin. En iyisi ne yapmalı biliyor musun? Elbetteki "Hiçbirşey" değil.. Ancak kendi etrafına bir koza örmüşsün. İstesende, istemesende yaptığın yapacağın şu anlık sadece "Hiçbirşey"dir. Kozadan dışarı çıkınca kanatlanıp yeni dünyalar tanıyabilirsin. Böylece bir buhrandan da çıkmış olursun. Fırtına sonrasında mis gibi açan bir hava gibi, en çetin kıştan sonraki ilkbahar gibi.. Örnekler uzar gider. O zaman asıl soru şu: "Kozadan ne zaman çıkıyorsun?" Peki bu soru bir cevap mı bekliyor yoksa eylem mi?... Diyeceksin ki "eylem gerektiriyor sözlerine göre ama o eylem ne?" Cevap veriyorum: ...
YanıtlayınSilGüzel bir paylaşım olmuş.Teşekkürler.
YanıtlayınSil